Şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi
İçerik
Yüksek tansiyon tedavisi halk yolu değiştir kaynağı değiştir ] Diyabet terimi genellikle aşırı miktarda idrara çıkma ve idrarda glukoz şeker bulunması glukozüri ile karakterize bir hastalık olan diyabetes mellitus hastalığını tanımlamak için kullanılır.
Ancak ender görülen birkaç hastalığa da diyabet ismi verilmektedir. Bunlarin içinde en bilineni Diyabetes Insipidus'tur. Bu hastalıkta idrarda glukoz bulunmaz insipidus, latince tatsız anlamına gelmektedir. Diyabetes Insipidus böbrek nefrojenik Diyabetes Insipidus ya da hipofiz bezi santral Diyabetes insipidus kaynaklı olarak gelişebilir.
Dash Diyeti
Eskiden kullanilan "çocukluk çağı diyabeti", "jüvenil diyabet" ve "insüline-bağımlı diyabet" terimleri yerine günümüzde tüm dünyada Tip 1 diyabet terimi kullanılmaktadır. Bu iki tip diyabetten farklı olarak, henüz isimlendirme konusunda müzik yüksek tansiyonu rahatlatır bir anlaşmaya varılamamış değişik isimlendirmeler de vardır.
Bunlara örnek olarak; yaşlılık diyabeti için kullanılan Tip 3 diyabet [7]insülin injeksiyonunu Yüksek tansiyonu nasıl iyileştirdi kadar ilerlemiş tip 2 diyabet için kullanılan insüline dirençli tip 1 diyabet ya da duble diyabetyetişkinlerde görülen gecikmiş otoimmün diyabet Tip 1.
Bu hastaların ailelerinde diyabet hikâyesi vardır ve tip 2 diyabete şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi yaşlarından önce yakalanırlar. Bu isim tek gen mutasyonu sonucunda oluşmuş monogen kalıtımsal diyabeti tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir. Tip 1 diyabet[ değiştir kaynağı değiştir ] Tip 1 diyabet Type 1 diyabetes mellituspankreasın beta hücrelerinin ürettiği insülin miktarındaki ortadan kalkması ile ortaya çıkan ve sonuçta tam insülin yetersizliğinin oluşması ile karakterize bir hastalıktır.
Fındık, tuzsuz yerfıstığı, badem, ceviz günde en fazla bir avuç Tuzsuz leblebi, Antep fıstığı, hint fıstığı Diğer kuruyemişler Her türlü baharat, sirke, limon, sarımsak Az yağlı salata sosları, ketçap, hardal Tuz, hazır salata sosları, mayonez İçecekler Su, çay, bitki ve meyve çayları, taze sıkılmış sebze ve meyve suları Kahve, light meşrubatlar, 0 sebze ve meyve suları, sade maden suyu Şeker içeren tüm meşrubatlar, asitli ve meyve aromalı içecekler İlaçsız Hipertansiyon Tedavisi Yaşam tarzı değişikliği, tuz alımının kısıtlanması, ideal kiloya ulaşma, fizik aktivite artışı, sigarayı bırakmak, aşırı alkol tüketimini önlemek, diyeti düzenlemek, sık sık günde öğün ama az miktarda yemek yemek, potasyumdan kalsiyumdan zengin besinler tüketmek, doymuş yağdan fakir diyet almak ilaç dışındaki tedavi yöntemlerinin temel prensipleridir. İlaçsız tedavilerin tansiyonu düşürme oranları ise şu şekildedir: Kilo verme: mmHg sistolik Sebze-meyve ağırlıklı beslenme: 8- 14 mmHg sistolik Tuz kısıtlama: mmHg sistolik Fizik aktivite: mmHg sistolik Alkol alımını kısıtlama: mmHg sistolik Doktora danışmadan ilaç kullanımına ara vermek, dozlarını değiştirmek ciddi sorunlara yok açabilir. İlaçlar doktor tarafından belirtilen zaman dilimlerinde ve önerilen dozlarda kullanılmalıdır. İdeal vücut ölçülerine ulaşılmalı ve o kiloda kalınmalıdır. Sık aralıklarla, azar azar beslenilmeli, besin çeşitliliğine önem verilmelidir.
Tip 1 diyabet hastalarının çoğunluğunu bağışıklık-aracılı tip oluşturur. Bu tipte pankreasın beta hücrelerinde oluşan kayıpların temel sorumlusu T-hücre aracılı otoimmün yanıttır. Hastalıktan etkilenen insanların çoğu hastalığa yakalandıklarında sağlıklı ve normal kilodadırlar.
Şeker hastalığı hipertansiyonun sık görülme-sine neden olurken, hipertansiyonu olanlarda da şeker hastalığı daha sık görülür. Yüksek kan basıncı şeker hastalığının böbrek üzerine olan zararlı etkilerini hızlandırır.
Özellikle hastalığın başlangıcında insülin duyarlılığı ve insülin yanıt verebilirliği genellikle normaldir. Tip 1 diyabetin başlıca tedavisi, henüz hastalığın başında bile olsa, sentetik insülinin vücuda enjekte edilmesi ve kan şekeri seviyelerinin sıkı bir şekilde gözlenmesidir. Eğer insülin olmazsa, sıklıkla diyabetik ketoasidoz durumu oluşur ve koma ile sonuçlanabilir. Günümüzde Tip 1 diyabetin tedavisinde, her ne kadar hastalığın seyrini geri çeviremese de, hayat tarzı değişiklikleri diyet ve egzersiz de önem kazanmıştır.
En çok kullanılan subkütan insülin enjeksiyonundan farklı olarak, insülini bir pompa vasıtasıyla vücuda vermek te olasıdır. İnsülin pompaları, 24 saat boyunca belirli zamanlarda insülini vücuda verebilmelerinin yanında, yemek saatlerinde daha yüksek dozda insülini vererek normal şeker seviyesini düzenleyebilirler.
Yeter Göktaş 20 yıllık şeker ve yüksek tansiyon hastalığından kurtuldu!
İnsülinin solunum yoluyla kullanılan bir formu inhalasyon yoluyla Ocak tarihinde Amerikan FDA kuruluşu tarafından onaylanmış ve kullanıma girmiştir ancak bu ilaç formu Ekim tarihinde ekonomik olmaması yüzünden üretici firma tarafından piyasalardan çekilmiştir.
Eğer hastanın aldığı insülinin dozu ve kan şekerinin düzenli olarak kontrol edilmesi konusunda yeterince iyi eğitimi, bilinci, özeni ve disiplini varsa Tip 1 diyabet tedavisi hastaların normal hayatlarını sürdürmelerini engellemez.
Ancak, tedavi bazı hastalar için külfetlidir çünkü, insülinin hastaya verilmesi fizyolojik değildir ve bu tedavi yaklaşımı idealden çok uzaktadır. Ancak, hipoglisemi adı verilen düşük kan şekeri değerleri nöbetlere ve bilinç kayıplarına sebep olabilir ve kesinlikle acil olarak tedavi edilmelidir.
Hipoglisemi tedavisi yüksek miktarda glukoz içeren jellerin hastanın ağzına yerleştirilmesi ya da glukagon hormonu enjekte edilmesi yoluyla yapılır. Tip 2 diyabet[ değiştir kaynağı değiştir ] Tip 2 diyabet Type 2 diyabetes mellitus insülinin etkisine karşı direnç gelişmesi ya da insülin duyarlığının azalması ile insülin sentezi ve salgılanmasının görece azalması ya da bazen tamamen ortadan kalkması ile ortaya çıkan bir hastalıktır.
Dokuların insüline yanıt verirliğinin bozulmasının başlıca sorumlusu hücre membranında bulunan insülin reseptörüdür. Ancak, spesifik bozukluk bilinmemektedir. Bilinen bir sebebe bağlı olarak ortaya çıkan tip 2 diyabet vakaları ayrıca sınıflandırılırlar. Tip 2 diyabetin şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi evrelerindeki başlıca bozukluk insülin duyarlılığındaki azalmadır.
Bu durum kendisini plazma insülin seviyelerinin artması ile gösterir. Hastalığın bu aşamasındaki hiperglisemi alınacak çeşitli önlemler ve karaciğerde glukoz yapımını azaltan ya da insulin duyarlığını arttıran ilaçlar kullanılarak geri çevrilebilir.
Hastalık ilerledikçe, insulin salgılanmasındaki bozukluk daha da ilerler ve genellikle hastalara insulin vermek bir zorunuluk halini alır. Tip 2 diyabetin oluşma nedeni hakkında birçok teori ileri sürülmüştür.
Santral obezitenin karın bölgesindeki organların çevresinde yoğunlaşmış yağ ile ile oluşan şişmanlık, deri altında toplanmış olan değil bireyleri insulin direncine yatkın hale getirdiği bilinmektedir. Karın bölgesinde toplanan ve hormonal olarak aktif yağ kütlesi, adipokinler adı verilen bir grup hormon salgılar ve bu hormonlar muhtemelen glukoz toleransını bozar.
Geçtiğimiz 10 yılda, tip 2 diyabet çocukları ve gençleri de etkilemeye başlamıştır. Bu artış bazı ülkelerde yine son on yılda çocuk obezlerin sayısının artması ile yakından ilişklilidir. Polikarbonat plastiklerin bileşiminde bulunan bisfenol A maddesinin idrardaki miktarı ile Tip 2 diyabet insidansı arasında pozitif bir ilişki olduğu gösterilmiştir.
Ancak, farkına varılmayan tip 2 diyabet, diyabetik nefropati sebebiyle böbrek yetmezliğine, çeşitli damar hastalıklarına koroner arter hastalığı dahildiyabetik retinopati sebebiyle görme kaybına, diyabetik nöropati sebebiyle duyu ve ağrı hissinin azalmasına, non alkolik steatohepatit sebebiyle Non-alkolik steatohepatit NASH alkol alımı belirli miktarları aşmayan kişilerde ortaya çıkan ve Karaciğerde yağlanma ile birlikte alkolik karaciğer hastalığında olduğu gibi hepatositlerde balonlaşma, iltihabi infiltrasyon, Mallory cisimcikleri, megamitokondria ve fibrozis gibi bulguların görüldüğü hastalıktır karaciğer hasarına ve diyabetik kardiyomiyopati sebebiyle de kalp yetmezliğine yol açabilir.
Tip 2 diyabet ilk başta genellikle fiziksel aktiviteninin arttırılması, karbohidrat alımının azaltılması ve zayıflama rejimleri ile tedavi edilmeye başlanır. Bu tedavi yaklaşımı çok az miktarda kilo kaybı sağlansa bile örneğin, özellikle karın bölgesindeki yağ birikiminden verilecek yaklaşık 5 kilogram insülin duyarlılığını düzeltir.
Sinsi Tehlike Glokom (Posta)
Bazen sadece bu tedavi yaklaşımı ile uzun süreli olarak glukoz seviyelerini kontrol etmek olasıdır. Ancak, bu bireylerde insüline direnç eğilimi ortadan kalkmaz ve bu yüzden diyet, egzersiz ve kilo kontrolüne devam edilmelidir. Eğer gerekiyorsa tedavide ikinci adım, oral antidiyabetik ilaçlar ile tedavidir. Hastalığın başlangıcında insülin üretimi henüz hafif derecede bozulduğu için ağızdan alınan ilaçlar genellikle birkaç ilacın kombinasyonu şeklinde insülin üretimini iyileştirebilirler örneğin, oral sülfonilürelerkaraciğerden salınan glukoz miktarını düzenleyip, bir dereceye kadar insülin direncini azaltabilirler örneğin, metformin ya da insülin direncini büyük ölçüde iyileştirebilirler örneğin, tiyazolidindionlar.
Bu noktadaki hastalarda glukoz düzeylerini normal ya da normale yakın bir seviyede tutabilmek için insülin tedavisi gereklidir. Gestasyonel diyabet[ değiştir kaynağı değiştir ] Gestasyonel diyabet Gebeliğe bağlı diyabet pek çok açıdan tip 2 diyabetle benzerlikler gösterir. Bu hastalıkta da şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi az insülin sekresyonu ve insülin yanıtverirliğinin azalması durumu söz konusudur.
Gestasyonel diyabet tedavi edilebilir bir durumdur ancak tüm hamilelik süresi boyunca dikkatlice izlenmelidir. Geçici bir durum olmasına rağmen, tedavi edilmeyen gestasyonel diyabet hem fetusun hem de annenin hayatı için tehlikeli olabilir.
Makrozomi yüksek doğum ağırlığıdoğuştan konjenital kalp ya da santral sinir sistemi anormallikleri ve iskelet kasındaki şekil bozuklukları malformasyonbebek için oluşan risklere örnek olarak verilebilir. Alyuvar yıkımına bağlı olarak hiperbiluribinemi görülebilir.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Daha ciddi vakalarda, fetusu besleyen damarladaki bozukluklar yüzünden plasentanın yeterince beslenememesi sonucunda ölü doğumlar oluşabilir. Plasentanın fonksiyonunun azalması doğumun yapay olarak başlatılmasını gerektirebilir. Eğer belirgin bir fetal distres sıkıntı varsa ya da makrozomi ile ilişkili bir hasar riski söz konusu ise doğumun sezaryen yoluyla yapılması gerekebilir. Son altı yılda anne adaylarınında görülen diyabet oranı ikiye katlanmıştır [17] Bu durum diyabetin hamilelik sırasında yaşanan komplikasyonları artırması için olduğu kadar, aynı zamanda diyabetik annelerin çocuklarının ileride diyabetik olma potansiyeli artırdığı için de son derece önemlidir.
Öteki tipler[ değiştir kaynağı değiştir ] Çoğu diyabet vakasında diyabet, tip 1 ve tip 2 diyabet olmak üzere iki farklı ve geniş etiyolojik kategoride incelenir. Ancak, birçok diyabet türünün bilinen bir sebebi vardır ve bu yüzden farklı kategorilere ayrılırlar. Diyabet konusunda yapılan araştırmalar arttıkça, daha önceden tip 1 ya da tip 2 diyabet tanısı konmuş pek çok hasta diyabetin oluşma sebebine göre yeniden sınıflandırılacaktır.
Bazı diyabet türleri vücut dokularının insülin seviyesi normal olsa bile insüline yanıt vermemesi sonucunda oluşur insülin seviyesinin normal olması ile tip 2 diyabetten ayrılır ancak bu tür çok nadirdir. Bazı genetik mutasyonlar otozomal ya da mitokondrial beta hücrelerin işlevini bozabilir. Bazı vakalarda insülinin etkisinde bozukluk genetik olarak tespit edilebilir. Pankreasta ileri derecede hasar oluşturan herhangi bir hastalık diyabete sebep olabilir örneğin kronik pankreatit ya da kistik fibrozis.
İnsülinin etkisini antagonize eden etkisini azaltan ya da insülinin etkisine dioscorea hipertansiyon etki gösteren hormonların aşırı salgılandığı hastalıklar diyabete sebep olabilir bu durum aşırı miktardaki antagonist hormonun engellenmesi ile çözülebilir.
- Herbalife ve yüksek tansiyon
- Şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi
Pek çok ilaç insülin salgısını bozabilir ve bazı toksinler pankreasın beta hücrelerine zarar verebilir. Tip 1 diyabette ve özellikle çocuklarda bu belirtiler çok kısa süre içinde haftalar ya da aylar ortaya çıkabilir. Ancak, tip 2 diyabetin belirtileri genellikle çok daha uzun süre içinde gelişir ve bu belirtiler ya çok hafiftirler ya da hiç görünmezler.
Tip 1 diyabet çok hızlı ve aşırı kilo kayıplarına şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi ya da fazla yemek tüketimine rağmen ve hiç azalmayan yorgunluk hissine neden olabilir. Kilo kaybı dışındaki tüm bu sayılan semptomlar, iyi kontrol edilmeyen tip 2 diyabet hastalarında da görünebilir. Bu durum idrarın ozmotik basıncının artmasına ve suyun böbrekler tarafından geri emiliminin azalmasına neden olarak idrar yapımının artmasına poliüri ve dolayısıyla su kaybına yol açar.
Kan hacminde su kaybı yüzünden oluşan kayıp hücreler tarafından tutulmakta olan suyun kana ozmotik yolla geçmesiyle yerine konur, ancak bu durum vücudun susuz kalmasına ve susama hissinin artmasına polidipsi neden olur.
Uzun süre yüksek konsantrasyondaki glukoza maruz kalması göz merceğinin glukoz absorbe ederek şekil değiştirmesine ve görmenin bozulmasına neden olur. Kan şekerinin düzenli olarak kontrolünün yapılması ve normal sınırlara yakın tutulması genellikle merceğin şeklinin ilk haline dönmesini sağlar. Bulanık görme diyabet teşhisine giden yolda en yaygın görünen hasta şikayetlerinden birisidir. Tip 1 diyabet hastaları hızlı değişen görme bozuklukları için hazırlıklı olmalıdırlar, Tip 2 diyabet hastalarında görme bozuklukları genellikle aşamalı olarak gerçekleşir ama yine de hastalar bu durum için hazırlıklı olmalıdırlar.
Hastalar genellikle tip 1 diyabet hastaları aşırı bir metabolik düzensizlik durumu olarak tanımlanabilecek diyabetik ketoasidoz adı verilen durumu sergileyebilirler. Diyabetik ketoasidozun belirtileri arasında hastaların nefesinde belirgin bir aseton kokusunun olması, Kussmaul solunumu adı verilen çok hızlı ve derin soluma, poliüri, mide bulantısı, kusma ve karın ağrısı, çeşitli tiplerde mental saldırganlık, manizihin karışıklığı, ya da halsizlik gibi bozuklular sayılabilir.
Şiddetli diyabetik ketoasidoz vakalarında tablo komaya doğru ilerleyebilir ve ölümle sonuçlanır. Diyabetik ketoasidoz tıbbi bir acil durumdur ve hastaların derhal hastaneye kaldırılmaları gerekir. Ketoasidoz olmaksızın, aşırı hiperglisemi, plazma hiperozmolaritesi ve aşırı su kaybı dehidratasyon ile karakterize bir sendromdur. Genellikle tip 2 diyabet hastalarında görülür ve aşırı su kaybının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Sıklıkla aşırı miktarda şekerli içecek tüketen hastalarda ve yaşlılarda görülür.
Aşırı şekerli sıvı tüketmek sıvı kaybı anlamında kısır bir döngü şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi öteye gitmez. Genetik[ değiştir kaynağı değiştir ] Hem tip 1 hem de tip 2 diyabet en azından kısmen kalıtsal hastalıklardır.
Tip 1 diyabet, daha çok bir enfeksiyon esasen viral bir enfeksiyon sonucunda, daha az yaygın olarak da stres ya da çevresel faktörler belli bir takım ilaç ya da kimyasala maruz kalmak gibi sonucunda oluşuyor gibi görünmektedir.
İnsanlarda bağışıklık sisteminin işlevi ile ilgili çok sayıda geni barındıran belirli bir kromozom bölgesine verilen ad genotiplerine kadar izlenmiştir. Ne var ki, tip 1 diyabette, bu yatkınlık genetik olarak kazanılmış bile olsa hala çevresel bir faktörün tetiklemesine şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi varmış gibi görünmektedir.
Tip 2 diyabette daha güçlü Hipertansiyon için ASD2 şeması kalıtım kalıbı vardır. Birinci dereceden akrabalarında tip 2 diyabet vakası olan kişilerde tip 2 diyabet oluşma ihtimali çok yüksektir ve bu sayı diyabetli akraba sayısının artmasıyla daha da artar.
Günümüze kadar pek çok sayıda gen ve bu genlerdeki mutasyon ya da polimorfizmler tip 2 diyabet ile ilişkilendirilmiştir. Dahası, tip 2 diyabet için bağımsız risk faktörü olan tel başına tip 2 diyabete yol açabilen obezitenin de kısmen kalıtımsal olduğu unutulmamalıdır. Patofizyoloji[ değiştir kaynağı değiştir ] Pankreastan insülin salgılanmasının mekanizması.
Pankreasta insülin kan glukoz seviyesinden bağımsız olarak sabit bir hızda sentezlenir. Sentezlenen insülin egzositoz yoluyla salgılanmak üzere granüller içerisinde saklanır. İnsülinin salgılanması esas olarak besinlere ve besinlerde bulunan glukoz miktarına bağlıdır.
Kandaki glukoz oranının artması insülinin salgılanması için esas nedendir. İnsülin, glukozun kandan hücrelere başta kas ve yağ hücreleri olmak üzere, ama santral sinir sistemi hücrelerine değil geçişini düzenleyen en önemli hormondur. Bu yüzden, insülin yetersizliği ya da insülin reseptörünün insüline karşı hassasiyetinin kaybolması, tüm diyabet türlerinde önemli bir rol oynar.
Besinlerle alınan karbohidratlar alınmalarından birkaç saat sonra bir monosakkarit olan glukoza dönüştürülür. Glukoz, kanda bulunan temel karbohidrattır ve vücut tarafından enerji kaynağı olarak kullanılır. Bu dönüşüm işlemi, fruktozpek çok disakkarit sukroz ve bazı bireylerde laktoz haricinde ve nişasta haricindeki hemen bütün polisakkaritler için geçerlidir.
İnsülin pankreasın Langerhans adacıklarında bulunan Beta şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi β-hücreleri kandaki glukoz seviyesinin artmasına basitçe yemeklerden sonra yanıt olarak salgılanır. İnsülin vücuttaki hücrelerin yaklaşık üçte ikisi tarafından kandaki glukozu alıp, onu enerji kaynağı olarak kullanmak, başka moleküllere çevirmek ya şeker hastalığı ve hipertansiyon ilişkisi depolamak için kullanılır.
İnsülin ayrıca karaciğer ve kas dokusunda glukozu glikojen halinde depolamak için gerekli sinyali sağlayan ana hormondur. Kandaki glukoz seviyesinin düşmesi, hem pankreastan salgılanan insülin miktarının azalmasına hem de glikojenin parçalanarak glukoza dönüşmesine et kalp sağlığı olur.
Bu işlem esasen glukagon hormonu tarafından kontrol edilir. Glukagon insülinin etkisine ters etki gösteren bir hormondur. Glikojenin parçalanmasıyla oluşan glukoz tekrar dolaşıma verilerek kan glukoz seviyesi arttırılır. Bu mekanizma kas hücrelerinde mevcut değildir. Kas hücrelerinde depolanan glikojen glukoza dönüştürüldükten sonra sadece kas hücreleri tarafından acil ihtiyaci karşılamak için kullanılır.
Yüksek insülin seviyeleri hücre büyümesini ve hücre bölünmesini arttırmak, protein sentezini ve yağ depolanmasını arttırmak gibi bazı anabolik Özümleme ya da yapım etkiler yapar.
Bu durumda insülin yokluğu sözü edilen metabolik işlemlerin anabolizmadan katabolizmaya doğru olmasına yol açar. Yani düşük insülin düzeyleri vücudun yağ moleküllerini yakmaya başlamasına neden olur ve bunun sonusunda vücut ketozis denilen metabolik durum içerisine girer. Eğer mevcut insülin miktarı yeterli değilse, hücreler insülinin etkisine zayıf derece yanıt veriyorlarsa insülin duyarlığının azalması ya da insülin direnci ya da insülin molekülünde herhangi bir bozukluk varsa, hücreler ihtiyaç duydukları glukozu hücre içerisine alamazlar ya da sonra kullanılmak üzere karaciğer ve kasta depolayamazlar.
Bu durumun net sonucu olarak, kan şekeri yükselir, protein sentezi azalır ve asidoz gibi metabolik bozukluklar ortaya çıkar.
Pankreasın Beta hücrelerinden insülinin salgılanması glukoz metabolizması tarafından uyarılır. Bu belirtiler gün geçtikçe şiddetlenir.